VATAN MÜDAFAASINDA BİR ÖMÜR-Hüseyin Hüsnü Aydemir
Yayına Hazırlayan: Dr. Lokman ERDEMİR
Ege Yayınları
İstanbul 2022
142 sayfa
Vatan Müdafaasında Bir Ömür
“Büyükbabam vefat ettiğinde 2. Zırhlı Tugayı’nda (Maltepe) teğmen olarak uzatılmış yedek subay askerlik görevimi sürdürüyordum. Askerî törenle Şişli Camii’nden cenazesi kaldırılırken bana anlattıklarının dışında onun geçmişine ait çok bilgim yoktu. Babam Ö. Faruk Aydemir’in bana ilettiği bilgileri ise ancak bu sene eski Türkçeden dönüştürüp anlaşılır hale getirtebildim.
Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın silah arkadaşı Hüseyin Hüsnü Aydemir’in bu meşakkatli ömrü, mücadelesi, bu vatan uğrundaki hizmeti gelecek nesillere muhakkak aktarılmalıydı. Bugünlerimizi onlara borçluyuz ve kıymetini bilmeli, sahip çıkmalıyız. Büyükbabamın hayatı gerçek bir sinema senaryosu gibi inanılmaz aşamalardan geçmiş. Gurur ve iftiharla bu mirası paylaşmayı da elbette geleceğin kuşaklarına bir vazife olarak telakki ettim.”
Hüsnü Oğuz Aydemir
Vatan Müdafaasında Bir Ömür: Hüseyin Hüsnü Aydemir
Birinci Dünya Harbi (1914-1918) ve Millî Mücadele (1919-1922), içinde yaşadığımız coğrafyanın sınırlarının şekillendiği yıllardır. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulduğu bu uzun ve zorlu yıllar, milletin varoluş mücadelesinin verildiği, vatanın selameti için nice canların toprağa düştüğü dönemdir. Vatan müdafaası uğrunda toprağa düşen her bir şehit ve gazinin ayrı ayrı hikâyeleri vardır ve bu hikâyelerin bütünü Cumhuriyet’in kuruluşunun birer belgesidir. Vatan müdafaasında ömür verenler bu kahramanlardan biri de Hüseyin Hüsnü (Aydemir) Paşa’dır. Onun hayatını konu alan bu biyografik çalışma, yaşadığımız coğrafyanın hangi zorluklarla vatan olduğunun, olmaya da devam edeceğinin vesikalarından biridir.
1888 yılında Kastamonu’nun Merkez Akmescid Mahallesi’nin sakinlerinden Telgraf ve Posta Hânesi’nin kâtibi Sadık Efendi ile Ayşe Şerife Hanım’ın en küçük oğulları olarak dünyaya Hüseyin Hüsnü Efendi dönemin birçok kişisi gibi Kastamonu Askeri Rüştiyesi’ni bitirecektir. Rüştiye ve idadi eğitiminden sonra 2. Ordu merkezi Edirne’de açılan Mekteb-i Harbiye’ye 1 Kanun-ı Evvel [1]322’de [14 Aralık 1906] kaydı yapılır (Belge 4).
Hüseyin Hüsnü Efendi’nin askerlik açısından ilk tecrübesi 31 Mart Hadisesi’dir. Rûmî takvime göre 31 Mart 1325’te [13 Nisan 1909] İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin iktidarına bir tepki olarak olaylar başlamış, Hareket Ordusu tarafından bastırılmış ve yüzlerce insan ölmüş ya da idam edilmiştir. İşte böyle bir ortamda Hareket Ordusu karargâhında görev alan 2. Süvari Kurmay Yüzbaşısı İsmet (İnönü) Efendi, ordu emriyle, mektepten 51 talebe seçer. Bu talebelerden oluşan H. Tahsin komutasındaki müfreze, Hareket Ordusu’na katılır. Hüseyin Hüsnü Efendi, Türk siyasi ve sosyal hayatında bugün dahi önemini yitirmeyen bir olayının şahidi/tarafı olur (Belge 1 ve 27).
Hüseyin Hüsnü Efendi, 31 Mart Hadisesinin bastırıldığı 1325 [1909] yılın 26 Ağustos’unda Edirne Mekteb-i Harbiyesi’nden mülazım-ı sani (teğmen) rütbesi ile mezun olarak 2. Kolordu açığına atanır. Mezuniyetinden sonra iki yıl kadar Tekirdağ’da kalmasının ardından, İtalyanların Osmanlı Devleti’ne savaş ilanından bir ay sonra, Teşrin-i Sani [1]327’de [Kasım 1911] Sakız Adası’na atanır. Artık 2. Ordu 18. Alay, 1. Tabur 2. Bölük takım zabitidir. İtalyanlar Sakız’a saldırdıktan sonra Hüseyin Hüsnü Efendi “2 Haziran [1]328’de [15 Haziran 1912] aynı taburun 3. Bölüğüne” nakledilir (Belge 4). Sakız Adası’nın İtalyanlar tarafından bombardımanına şahit olur.
Balkan Harbi Yılları
8 Ekim 1912’de Karadağ’ın Osmanlı Devleti’ne savaş ilanını müteakip diğer bütün müttefiklerinin, 13 Ekim 1912’de ortak bir notayla, başlayan savaşta Yunanistan’ın Sakız Adası’na karşı çıkarma harekâtına karşı adayı 41 gün savunacaktır. Adada, 1.500 kişilik 6. Tümen 18. Alay 1. ve 3. Taburları ile Sakız Jandarma Taburu vardır. Mutasarrıf Nazım Bey, askerî kuvvetler komutanı Yarbay Zihni Bey ve diğer ileri gelenler ile bu talep konuşulur. Yunan kuvvetlerine, “Komutan, heyet ve subaylarla eratımız herhangi bir noktada da olursa olsun vazife-i askeriyelerini ifa etmek mecburiyetindedirler.” diyerek alınan kararın adanın savunulması olduğu bildirilir. [1]
-
Alay Kumandanı Yarbay Zihni Bey’in, 5-6 Teşrin-i Sani [1]328 [18 Kasım 1912] tarihli 1. Tabur Komutanlığı’nda yazdığı günlük, “Ordu-yu Osmanî’nin muhafaza-i namusu ve vatan için kan dökülmekte olduğu böyle bir sırada Sakız zabitanına terettüp eden vazifeye çalışmak ve harbe tamamıyla hazır.” bulunmaları cümlesi ile son bulur ve emirde tabur ve bölüklerin görev mahalleri ve yapılması gerekli hususlar hatırlatılır (Belge 4).
Hüseyin Hüsnü Efendi 3. Bölük ile adayı savunur. Yunanlıların sürekli ve şiddetli hücumlarına karşı Tabur Komutanı (1. Tabur) Binbaşı Mehmet Tahir Bey’in ifadesi ile Hüseyin Hüsnü Efendi’nin “cesaret ve metaneti son derece takdire” değerdir:
“Üçüncü Bölük Mülazım-ı sânîsi Hüseyin Hüsnü Efendi’nin şimal ve vasat mıntıkaları beynindeki (arasındaki) Dörtkuyular’da bidayet-i harbden beri mıntıkayı ikiye ayırmak içün düşmanın gösterdiği mütevâlî ve şedîd hücumlarına mukavemet ve onları def içün ibrâz etdiği cesâret ve metâneti fevkal’ade takdire şayandır.” [2]
Hüseyin Hüsnü Efendi, askerî safahat dosyasında belirttiği üzere, “Yunanilerin” 11 Teşrin-i Sani [1]328’de [24 Kasın 1912] başlattıkları işgal harekâtına karşı “kırk gün harp” eder. Fedakârane ve yurt savunmasını en iyi şekilde yapmak için gerçekleştirilen savunma, maalesef istenilen sonucu vermez. Teslim olmak zorunda kaldığında 21 Kanun-ı Evvel [1]328’dir [3 Ocak 1913] (Belge 4).
3 Ocak 1913’te başka çareleri kalmayan 1.800 er ve 37 subay Yunan birliklerine teslim olur. Hüseyin Hüsnü Efendi de Epir’e [Yanya] yakın Kefelonya Adası Argostoli kasabasına sevk edilir (Fotoğraf 1).[3] Hüseyin Hüsnü Efendi, bulunduğu yerlerden ailesine kartpostallar yollar. İçinde bulunduğu durumu ailesine bu yolla haber verir. Hüseyin Hüsnü Efendi’nin esarette kaldığı yeri gösteren Kartpostal’da, “Yunanistan’da Kefelonya Adası’nda Argostoli kasabasında üsera-yı Osmaniyeden Mülazım Hüseyin Hüsnü Efendi” ibaresi yer almaktadır. Kartpostalın Latin harfleri ile yazılan adres kısmında ise “Grand Hotel” ifadesi vardır (Belge 2).
Birinci Dünya Harbi: 49. Alay
Esaret hayatı, Hüseyin Hüsnü Efendi için sadece zor ve aynı zamanda özlem içinde de geçer. Yunanistan’daki esaretinden dönen Hüseyin Hüsnü Efendi, 1329 Kanun-ı Evvel’inin 16’sında [29 Aralık 1913] “bâ-kur’a” (kura ile) 9. Kolordu açığına, daha sonra da “9. Kolordu Erkân-ı Harbiye 1. Şubesi’ne memur tayin” edilir (Belge 4). Bir süre kolordu karargâhında bulunur, beş ay sonra 20 Nisan 1330’da [3 Mayıs 1914] kolordunun 17. Tümen 49. Alay’da 3. Bölük komutanı olarak atanır.
Türk tarihinin kader savaşlarından biri olan büyük harbe Trabzon’dan katılan Hüseyin Hüsnü Efendi, başka bir kader savaşı Millî Mücadele’ye de yine bir esaretten firar ederek geleceği Trabzon’dan dâhil olacaktır.
Yeni rütbesi Mülazım-ı Evvel (Üsteğmen) olan Hüseyin Hüsnü Efendi, esaret dönüşünde bir buçuk yıl sonra Doğu Anadolu’nun sarp dağlarında Ruslara karşı mücadele edecektir. Balkan Harbi sırasında Sakız Adası’nda şahidi olduğu manzaraların daha ağırı ile karşılaşır. Muharebeler, Sakız Adası ile kıyas edilemeyecek kadar şiddetlidir.
Önce Kasım 1914’te Azap Muharebeleri’ne Aralık 1914’te Sarıkamış Kuşatma Harekâtı’na[4] katılan Hüseyin Hüsnü Efendi şahit olduğu manzaraları torunlarına anlatırken hüznünü hiçbir zaman gizlemeyecektir. Bir yıl sonra Rusları durdurmak için verilen çetin muharebeler sırasında “Alay 49/2, [2. Tabur] 4. Bölük kumandanı iken 29 Mayıs sene [1]331’de [11 Haziran 1915] Tortum civarında Ahpisor (Aksu) Yaylası’nda” yaralanır. (Belge 4).
Hüseyin Hüsnü Efendi için hüznün en büyüğü Erzurum’un 16 Şubat’taki düşüşünü görmek olacaktır. Zira alayı bu sırada artçı birliktir. Bu çekilme Erzincan’ın düşüşüne kadar devam edecektir. Erzincan düşmeden birkaç hafta önce Hüseyin Hüsnü Efendi 14 Temmuz’u 15’ine bağlayan gece yarısından sonra Rusların, Höbek Dağı’nı baskınında sabaha doğru saat 03.30’da esir olur (Belge 4).
Höbek Dağı eteğinde gün ağarana kadar hayatının en zor günlerinden birini daha geçirmiştir. Bir tarafta 49. Alay’dan birçoğunun simasına aşina olduğu şehit arkadaşlarının cenazeleri, diğer tarafta kendisinin de içinde olduğu esir arkadaşları… Bu esaret manzarası onu derin düşüncelere sevk etmiştir: Esir olmak, düşman askerinin emirlerine tabi olmak… Komutan olduğunu, askerlerinin moralini yüksek tutmak zorunda olduğunu bilen Hüseyin Hüsnü Efendi, kendisi gibi esir olan bölük efradını teselli etmeye çalışır. Aslında onun da teselliye ihtiyacı vardır. Kendisini de bir endişe almaya başlamıştır. Acaba ne olacak, başlarına ne gelecektir? Bu esaret ne zaman bitecek? Vatanın durumu hakkında bilgi alabilecekler mi?
Bu düşüncelerle elem dolu esaret yolculuğu, Hasankale, Köprüköy, Azap köyü ve Karaurgan üzerinden Sarıkamış’a yol alır. Kafile, Azap köyünde dinlenmek üzere duraklar. Hüseyin Hüsnü Efendi, 34. Tümen emrinde birçok arkadaşını toprağa verdiği, Şehitler Deresi olarak da adlandırılacak Azap Deresi boyunca arkadaşlarının ruhuna bildiği duaları gayr-i ihtiyari okur, içi bir volkan ateşi gibi yanmaktadır. Bir yandan şehit olan arkadaşlarını düşünmekte, diğer yandan başlarına nelerin geleceğini… 6 Ağustos 1916 yazında, Sarıkamış’a girdiklerinde, Bardız Yaylası’nda Sarıkamış için yaptığı muharebeleri hatırlar. Uğruna binlerce Mehmet’in bir kurşun bile atamadan beyaz örtüler altında kaldığı bu şehre, Sarıkamış’a, şimdi esir olarak getirilir. Sarıkamış’ta şehit olan askerleri düşünür, onların hangi ihmallere bağlı olarak yaşamlarını yitirdiklerini hatırlar. İçindeki eza duygusu, bu yüzden daha da artar.
Esaret: Kranoyarsk’a Yolculuk
Bir ay kadar kaldıkları bu yerde10 Eylül Pazar sabahı, hazırlanmaları emredilir. Haftalardır devam eden belirsizlik ve fısıltıların etkisiyle büyüyen bir endişe vardır: Yoksa kurşuna mı dizileceklerdir? Hakikat biraz sonra anlaşılır. Uzun, çileli esaret hayatının yeni safhası başlayacaktır. Rus Çarlığı, Kafkas Cephesi’nde aldığı esirleri önce Bakü’ye, oradan da Moskova yoluyla iç Rusya ve Sibirya’ya gönderilecektir.
Sibirya’ya gönderilmeden bir süre kalacakları Kostroma’ya intikal ettirilirler. Hava çok soğuktur, esen rüzgâr Sarıkamış’taki gibi yolculuğu dayanılmaz hale getirmektedir. Hüseyin Hüsnü Efendi, Sarıkamış’ta beyaz örtünün altına bıraktığı arkadaşlarını, ailesini düşünerek yol alır. Kostroma’dan defalarca mektup yazmış, henüz bir cevap alamamıştır (Belge 7).
Kızaklar, birkaç saat sonra Teba/Neya (Nijniy) tren İstasyonu’na varır. Esirler kızaklardan indirilerek istasyonun izbe salonuna alınırlar. Birkaç saat sonra bindirildikleri tren, ardı ardına Rus şehirlerine, Kazan, Çelyabinsk, Omsk, Tomsk, Nikolayesky’ye uğrayarak ve doğuya doğru yol alarak 1 Mayıs 1917 akşamı Krasnoyarsk İstasyonu’na varır (Belge 5).
Esaret hayatı bazen sıkı önlemlerle bazen de Rusya’nın iç karışıklıklarına göre görece bir serbestlikle geçer. Kendilerine göre farklı meşgaleler bulurlar. Özellikle esirler arasında dil öğrenimi yaygın bir uğraşı halini alır. Ve bu uğraşı onlar için çok da faydalı olur. En fazla rağbet gören dil ise Almancadır. Hüseyin Hüsnü Efendi de boş durmaz, bu süre zarfında Almanca öğrenir. Krasnoyarsk’ta esaret kampının vazgeçilmezleri arasında futbol müsabakaları ve tiyatro başta gelmektedir.
Rusya’da, Bolşeviklerin ihtilali ve iç savaştan istifade eden binlerce Türk esiri, bulundukları kamplardan firar edip değişik yolları kullanarak Anadolu’ya ulaşmaya başlar. Firar eden arkadaşlarının kendilerine gönderdiği kartlar da kampa gelir. Hüseyin Hüsnü Efendi de 1919 yılının ilk aylarında firarı düşünmeye başlar. Artık zamanı gelmiştir. Hüseyin Hüsnü Efendi, 1919 baharında kamptan bir arkadaşıyla beraber firar eder. Kazan’a gelen Hüseyin Hüsnü Efendi, buradan ileri gidemez 1919 kışını Kazan’da geçirmeye karar veren Hüseyin Hüsnü Efendi buradan kendisi için İranlı tüccar Hüseyin adı ile hazırlanan pasaport ile önce Bakü’ye, oradan da Anadolu’ya geçmenin planlarını yapar.
Krasnoyask’tan firar ettikten sonra Kazan’da gazetelerden Erzurum ve Sivas’ta kongrelerin yapıldığını okur. Çok sevinir buna, yeni bir girişimde bulunulmaktadır Anadolu’da. Osmanlı Hükümeti kayıtsız kalsa da Mustafa Kemal Paşa’nın (Atatürk) çabaları onu mutlu etmektedir. Bu durumu Kazan’da, Anadolu yolunun açılmasını bekleyen diğer arkadaşları ile uzun uzadıya tartışır. Bakü’ye geldiğinde, bir an önce Anadolu’ya geçmesi gerektiğini anlar. Zira vakit kaybetmenin anlamı yoktur; kararlıdır Anadolu’ya geçmeye.
Ağustos 1920 sonrasında, Bakü’den başka bir sahte kimlikle Tiflis’e, oradan da Batum’a geçer. Batum’dayken Trabzon’a gidecek olan bir vapurdan bilet alır; birkaç saat sonra mavi sularından Karadeniz’in yükselen dağlarını gördüğünde içi içine sığmaz. Çok mutlu olur. Anadolu’ya ulaşmak için başladığı yolculuk, uzun ve çileli firar sonrası Millî Mücadele’ye katılacağı Trabzon’da biter.
Millî Mücadele Yılları
Hava açık ve sakindir. 6 yıl önce, 1914’te Trabzon’da Bölük Komutanı olduğu günleri hatırlar. Hatıralar, bir bir canlanır zihninde. Koskoca 6 yıl… Neler neler yaşanmıştır 6 yıl boyunca! Bir devir bitmiş, yeni bir devir başlamıştır. Osmanlı Devleti, birkaç kişinin hesapsız-kitapsız hayalleri yüzünden mahvolmuş; Suriye çöllerinde, Allahuekber Dağları’nda binlerce ana gözü yaşlı, evlat öksüz ve yetim kalmıştır. Bu düşünceler ve öfke içini kemirirken vapur Trabzon Limanı’na yaklaştığında tarih 1920 yılı Eylül’ünün 16’sıdır.
Hüseyin Hüsnü Efendi yaşadığı 4 yıllık esaret hayatını, terceme-i hayatında, “Esaretim Sibirya’da geçti. [1]336 [1920] senesi on altı Eylül’ünde firaren İstanbul’a uğramaksızın Anadolu’ya iltihak ettim” şeklinde ifade ettiği bir cümle ile kayda geçirir (Belge 4). Doyasındaki başka bir belgede ise “15 Eylül sene [13]36’da [1920] Rusya’dan esaretten (firaren) Trabzon” limanına çıktım şeklinde özetler (Belge 5).
Hâlbuki emeklilik döneminde evlatları ve torunlarına anlattığı, İtalyan Harbi ile başlayıp Bursa’da son bulacak askerlik ve esaret hayatına dair hatıratının Krosnayarsk’ta geçen esaret ve firar günleri, birkaç cümleden daha fazla acı, ıstırap ve hüznü barındırmaktadır. Pek çok şey yaşanmıştır bu dönemde ve bunlar, hiçbir zaman unutulacak hatıralar arasında değildir. Her anlatılışında yeniden yaşanır.
47. Giresun Alayı
Hüseyin Hüsnü Efendi’ye, kendisinin Kastamonu ve Bolu havalisi Kumandanlığı Muamelat-ı Zatiyesi’e (özlük işleri) memur olarak 2 Teşrin-i Evvel [1]336’de [2 Ekim 1920] atandığı bildirilir. Hüseyin Hüsnü Efendi daha sonra Hüseyin Hüsnü Efendi’nin Giresun’a geçişi, “20 Nisan [1]337 [1921] tarihinde Giresun Alayına tayini” ile olacaktır. “Giresun’a muvasalat ettiğinde Giresun Alayının (47. Alay) 3. Taburu kumandanlığına tayin edilerek” bu taburu “yeniden teşkil” edecektir (Belge 4).
Hüseyin Hüsnü Efendi, 1921 yılı Mayıs’ında, perakende Pontus çetelerine karşı Ordu, Tokat, Giresun ve Samsun bölgelerinde mücadele etmiştir. Diğer taraftan 10 Temmuz 1921’de, Papulos komutasındaki Yunan Küçük Asya Ordusu, demiryolu ulaşımını ele geçirmek ve Ankara’ya ulaşmak amacıyla 23 Mart’tan itibaren kuzeyden Eskişehir, güneyden Afyon üzerinden yeniden taarruza geçer.
Mustafa Kemal Paşa, “Ordunun kuvvet ve durumu düşmanı yenmeye yeterlidir. Düşmanın içinde bulunduğu güçlüklerden de yararlanılacağını” belirterek “Anayurdun harîm-i ismetinde” boğacak planı harekete geçirerek ve her şeyden önce daha fazla kayıp vermemek için 24 Temmuz’da orduya Sakarya Nehri’nin doğusuna çekilme emri vermiştir.[5]
4 Ağustos’ta, bir milletvekilinin “Mustafa Kemal Paşa’nın ordunun başına geçmesi” önerisi üzerine Meclis Başkanlığına bir önerge veren Mustafa Kemal Paşa, kendisine gösterilen yakınlığa teşekkür ettikten sonra, “ordunun maddi ve manevi kuvvetini” arttırmak için “Büyük Millet Meclisi’nin haiz olduğu salahiyetin” 3 ay süreyle kendisine verilmesi şartıyla Başkumandanlığı (Başkomutanlık) alabileceğini bildirir.[6]
Meclis, 5 Ağustos 1921 tarihinde Başkumandanlık Yasası’nı çıkararak sahip olduğu askerî yetkileri Mustafa Kemal Paşa’ya üç ay süreyle devreder:
“Türkiye Büyük Milllet Meclisi Reisi Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine Başkumandanlık Tevcihi Hakkındaki Kanun
Madde 1. Millet ve memleketin mukadderatına bilfiil vazıülyed yegâne kuvveti âliye olan ve azasından her birinin Kanun-u Esasi ve Teşkilât-ı Esasiye Kanuniyle hukuk ve masuniyet-i teşriiyesi tabiatıyla mahfuz ve şahsiyeti maneviyesi Başkumandanlığı haiz bulunan Türkiye Büyük Millet Meclisi kuyud-u âtiye ile Başkumandanlık vazife-i fiiliyesine kendi reisi Mustafa Kemal Paşa’yı memur eylemiştir.”[7]
Eskişehir ve Kütahya’nın düşmesinden sonra ordu birliklerinde yeni bir düzenlemeye gidilir. Merkez Ordusu kuruluşunda olan 16. Tümen’in Tokat, Çorum, Sivas, Bünyan, Erbaa, Ladik, Amasya bölgelerinde bulunan 47., 48. ve 49. piyade alayları ile 5. Hücum Taburu, 18. Tümen’i teşkil etmek üzere, Ağustos 1921’de Batı Cephesi’ne hareket ettirilir.[8]
Hüseyin Hüsnü Efendi, memleketin içinde bulunduğu bu zor durumda “22 Temmuz [1]337’de [1921] Sakarya Harbine iştirak etmek üzere Samsun’dan Ankara’ya hareket” eder (Belge 4). Birkaç ay önce kurduğu, Giresun, Ordu, Samsun civarlarında Pontusçu Rum çetelerine karşı mücadele ettiği taburu ile şimdi onların azmettiricisi Yunanlıların istilasına karşı Sakarya Nehri’nin doğusunda, kâh Mangal Dağı’nda kâh Çal Dağı’nda şanlı bir mücadeleye başlayacaktır. Balkan Harbi’nde, Sakız Adası’nda şehit olan arkadaşlarının, esir olarak Kefelenyo’da geçirdiği günlerin hesabını soracaktır. Ankara yolculuğu, onun hayatının en heyecanlı yolculuğu olur. Daha farklı yerler görecek, Millî Mücadele’de etkin olarak yer alacak ve dahası askerî anlamda kendisini geliştirecektir.
5 Ağustos 1921 tarihinde 47. Piyade Alayı, Tümen Süvari Bölüğü ve bir Dağ Topçu Takımı Kılıçköy’e ve 6/7 Ağustos’ta da Kayaş’a; 42. Piyade Alayı ise Yahşihan’daki konaklama yerine ulaşır.[9] Binbaşı (rütbesi verilen) Topal Osman Ağa komutasındaki Giresun 47. Alay’ı, 9 Ağustos’ta Ankara’ya ulaşmıştır. Alay, Büyük Millet Meclisi önünde bir geçit töreni de düzenler.[10] Topal Osman törende, “Ben sağ ayağımı harpte sakat ettim. Bu sefer de her iki ayağımı tamamıyla kayıp ve mahvetsem bile sedye üzerinde çalışarak düşmanı denize dökünceye kadar bu adamlarımla çalışmaya ahdettim.” diyecektir.[11] Bu, Türk askerinin kararlılığını ve vatan savunmasında her şeye rağmen bulunacağını gösteren bir olgudur. Askerimiz, her zorluk ve güçlüğe mukavemet edecek güçte ve psikolojik hazırlıktadır.
Hüseyin Hüsnü Efendi’nin bağımsız 47. Alay’ı Mangal Dağı’ndaki muharebelerde aktif rol alır. Bir yıl sonra Büyük Taarruz’da yeni görev yeri Kocaeli Grup Komutanlığı’dır. , 6 Teşrin-i Evvel [1]337 [1921] tarihinde, “Kocaeli Grup Muhafız Bölüğü Kumandanlığı’na tayin” olur (Belge 4).
Albay Halid Bey komutasındaki grup, Büyük Taarruz’da Yunan birliklerinin ricat yollarını örterken çekilen kuvvetlerin takibi harekâtında da önemli vazifeler üstlenecektir. Sakarya Meydan Muharebesi, Türk askerinin büyük başarısı ile sonuçlanır. Yunan birlikleri, ilk önce Sakarya Nehri’nin batı tarafına çekilir; devam eden takip muharebeleri sonrası Gemlik’ten başlayarak Bilecik ve Eskişehir üzerinden Afyon’a inen ve oradan da Büyük Menderes Nehri boyunca batıya dönerek Ege’ye ulaşan 700 km genişliğindeki bir cephede savunma düzeni alır.
Büyük Taarruz ile Gemlik’in alınması ve Yunanlıların Bandırma’ya kadar takibi harekâtına katılan Hüseyin Hüsnü Efendi’nin hayatının önemli bir kısmı bu bölgede geçer. Orhangazi ve Gemlik’in kurtarılmasında önemli vazifeler alır.
Silah arkadaşlarından Rasim Koçal hatıralarında değişik vesileler ile ondan bahseder. Koçal, “…15 Kasım 1921 günü, Halid Bey bize geldi. Yalova Müstakil (Bağımsız) Bölük Komutanı Kâzım Efendi de geldi… Halid Bey, bizim batı tarafımızdaki Gacık Tepesi ile Sugören Tepesi’ni gösterdi. Kazım Efendi’ye, ‘- Bu iki tepeye gideceksin. Rasim Efendi, burada kalacak.’ dediğini belirttikten sonra ‘- Yarın, buraya 19. Hücum Taburu gelecek. Mangır Tepe ile Damlalıkaya Tepesi’ni ona teslim edeceksin. Sen de müfrezenle, Yalova Müstakil Bölüğü’nün 2. Takımını oluşturacaksın. Kocaeli’nde son milli müfreze sizdiniz. Şu andan itibaren resmi asker oldunuz, dedi ve atına binip gitti.’ ifadelerine ek olarak iki gün sonra gelen birliğin, Kocaeli Grup Komutanlığı’ndan Hüseyin Hüsnü Efendi komutasındaki 19. Hücum Taburu olduğunu belirtir. Pek tabii, burada, hatıranın, sahibi tarafından çok sonra yazılmış olma gerçeği çerçevesinde, Hüseyin Hüsnü Efendi’nin de bu vazifeyi vekâleten yapmış olma ihtimalini de belirtmekte fayda vardır.[12]
Mustafa Kemal Paşa’nın Kocaeli Ziyareti
Kocaeli bölgesinde, eşkıyalığı önlemek ve düzenin temini için gayret ederken bir taraftan da yaklaşmakta olan Büyük Taarruz’un hazırlıklarına devam eder. Sakarya Muharebesi’nden sonra tüm memlekette adı konulmamış bir seferberlik vardır. Bu süreçte, Mustafa Kemal Paşa, Kocaeli Grubu’nu denetlemek üzere bölgeye gidecektir. Bu vesileyle Fransız yazar Claude Farrere ile İzmit’te görüşecek, dönerken de annesi Zübeyde Hanım’ı beraberinde Ankara’ya götürecektir. Bu ziyaret planlanma aşamasında gelen bir yazıda Hüseyin Hüsnü Efendi’nin birliğinin Grup Muhafız Bölüğü Kumandanlığı’nca Paşa’nın maiyetine verildiği, bu nedenle askerin karşılama merasimi için de talimlerinin yaptırılması gizli bir emirle istenmiştir (Belge 6).
Bu ziyaretinden sonra Fransız yazar Claude Farrere ile görüşmek için İzmit’e gider. Görüşmeden sonra, 19 Haziran’da Adapazarı’na intikal eder. Mustafa Kemal Paşa, 21 Haziran 1922 Perşembe öğleden sonra saat 04.00’te, buradan Geyve’ye dönecektir. Askerî tören ile karşılanan Mustafa Kemal Paşa, 22 Haziran’da Grup Komutanı Halid Bey ile cephede bulunan birlikleri denetler, birliklerin yapmış olduğu bir tatbikatı da takip eder.[13] O gün, bu denetimler sırasında onunla birlikte kıtaları selamlayanlardan biri de Grup Muhafız Bölüğü Komutanı Yüzbaşı Hüseyin Hüsnü Efendi’dir (Fotoğraf 4). Mustafa Kemal ile yolları farklı zamanlarda kesişir, Başkomutanla silah arkadaşıdır. Bu ise torunlarına anlatacağı hayatının en onurlu gerçeğidir.
Kocaeli Grubu karargâhı ve bağlı birlikleri Geyve İstasyonu’nda, Bağımsız İzmit Taburu İzmit’te buluşur.[14] Hüseyin Hüsnü Efendi, “6 Teşrin-i Evvel sene [1]337’den [1921] Temmuz [1]337[8] [1922] tarihine kadar Kocaili Grup Muhafız Bölüğü Kumandanlığı” vazifesinde iken bu bölük, “Temmuz [1]338’de [1922] lağvedilerek İzmit Müstakil Taburu” ismini alır. Hüseyin Hüsnü Efendi’nin görev yeri yeniden değişir. Hüseyin Hüsnü Efendi, bu yeni görevini ve Büyük Taarruz’daki görevini, “Umumî Taarruzda fî 26 Ağustos sene [1]338 [1922] tarihinde İzmit Müstakil Taburu Kumandanlığını deruhde ederek İznik ve Gemlik Cephesi’nden taarruza iştirak” ettim şeklinde tanımlar. “Gemlik, Mudanya, Bandırma, Erdek’te cereyan eden muharebelere”katılır (Belge 4). [15]
Hüseyin Hüsnü Efendi, 16 Eylül 1922’de Bandırma’ya giren birlikler arasındadır. Takibi yapan birliklerden biri de Hüseyin Hüsnü Efendi’nin birliğidir. Son Yunan birlikleri de Bandırma’da esir olduğu gün, Hüseyin Hüsnü Efendi için de on yılı aşkın devam eden harpler silsilesi biter. Artık onun için yeni bir hayat başlamıştır. Yeni evlenmiştir. Hayat onun için yeni imkân ve fırsatlar yaratacaktır. Yeniden eğitim faaliyetlerine başlayan Bursa Askerî Lisesi’ne muallim olarak atanır.
Sonuç
O dönemin birçok kahramanı gibi Trablusgarp (İtalyan), Balkan, Birinci Dünya Harpleri ve Millî Mücadele’de bulunacak Hüseyin Hüsnü Paşa, harp meydanlarındaki bu mücadelesinde iki defa esir düşecektir. Milletin gönlünde yer edeceği paye yanında kendisine birçok madalya ve takdirname verilecektir. Yüzüncü kuruluş yılına (1923-2023) yaklaşmakta olduğumuz Cumhuriyet’imizin isimsiz kahramanlarının tespit edilip hayat hikâyelerinin gelecek nesillere aktarılması, belki de onların verdiği mücadele kadar önemli olsa gerektir.
Doksan iki yıllık ömründe pek çok tecrübenin sahibi olan Hüseyin Hüsnü Paşa, Osmanlı Devleti’nin son döneminde doğmuş, 1979’da yaşama gözlerini yummuştur. Askerlik mesleğini isteyerek ve büyük bir arzuyla seçmiş, gençliği savaş meydanlarında geçmiş, Türk milletine ve devletine tüm ruhuyla hizmet etmiştir.
Mustafa Kemal Paşa’yı cephede tanıyan, onun silah arkadaşı olan, devlet kurulduktan sonra devlet bürokrasisinde görev alan Hüseyin Hüsnü Paşa’nın hayatını gelecek nesillerin de bilmesi gerekmektedir. Unutulmamalıdır ki tarih bir milletin hafızasıdır. Bu hafızanın en önemli kayıtları ise parçası olan kişilerin hayatlarıdır. Hüseyin Hüsnü Aydemir’in hayatı da bu açıdan önemlidir. Özellikle günümüz dijital dünyasında kaybolmaya yüz tutmuş gençliğimize vatan sevgisinin ve ona hizmetin yollarını gösteren en güzel örnektir.
Kaynak: geliboluyuanlamak.com
|